“Beğen”mek yeterli

Marketing Türkiye [1] nin 1 Nisan 2013 sayısında “beğen” butonu ile profilleme yapıldığına dair bir haber vardı.

Araştırmaya ilişkin makaleyi internetten buldum.

Cambridge Universitesi, Psikometrikler Merkezi’nin Microsoft ile birlikte yürüttüğü araştırmaya ilişkin makalenin [2] özeti şöyle:

Sosyal medyada yer alan bilgiler,

  1. ölçülebilir sosyal bilimler,
  2. kişiselleştirilmiş arama motorları ve tavsiye sistemleri
  3. hedefli on-line pazarlama

konularında ilerleme sağlıyor. Müşterinin yaşam tarzı, yaşı, cinsel eğilimleri hakkında tahmin etmeyi kolaylaştırıcı bilgiler veriyor. Perakendecinin genç kıza hamilelik önermesi gibi bazı hatalar [3] da olabiliyor.

Kişilerin web siteleri, müzik koleksiyonları, Facebook ve Twitter profilleri, arkadaş ağları, kullandıkları dil de kişiliği tahmin ederken kullanılabiliyor.

Beğen tuşunun kullanımı, internette aramalar, internette gezilen siteler ve kredi kartı kullanımı gibi dijital ipucu bırakıyor ve izlenebilir kayıt sağlıyor.

Araştırma, 58,466 kullanıcının 55,814 ayrı (sanat, yayın organları, markalar, şöhretler, TV dizileri gibi) konularda ortalama 170 tane beğen kullanına dayanıyor.  Evet / Hayır veya Erkek/Kadın gibi ikili değişkenler için elde ettikleri doğru tahmin oranları aşağıda:

Değişken sayısı arttıkça doğru tahmin oranı azalıyor. Beğen sayısı arttıkça ise, daha doğru sonuçlar elde ediliyor.

Cinsel tercih tahminlerinde, gay/lesbien oluşumlarını açıkça destekleme oranının %5 olduğu, çoğunlukla TV dizilerinin ve bazı şöhretlerin beğenilmesinin fikir verdiği belirtilmiş . 

Makalenin sonuç bölümünde, bu tahminlerin iyi taraflarına olduğu kadar, kötü kullanımına da dikkat çekiliyor. On-line sigorta reklamlarının nevrotik kullanıcılarda stres yaratabilmesi veya kişilerin açıklamak istemedikleri özelliklerinin tahmin modeli ile (ki tahminler yanlış da olabilir) üzerine gidilmesi gibi olumsuzluklar gözardı edilmemeli.

Dijital açıklık nedeniyle insanların teknolojiden kaçınması, on-line hizmetlerden uzak durması da mümkün. 

Makale, elde edilen bilgilerin kötü niyetle kullanılmamasını, karşılıklı açıklık, güven ve iyi niyetle etkileşimin Dijital Çağ’a uygun şekilde sürmesini diliyor.

 

Dikkat edilirse, araştırma sadece Facebook’daki “beğen” kullanımı ile yapılmış. Diğer sosyal mecralardaki (nereye gidiyor, kimleri veya hangi markaları izliyor, kimi retweet ediyor, gibi) unsurlar kapsama dahil edilmemiş.  Cümleler, resimler gibi yapısal olmayan veriler ve zaman içindeki değişiklikler de dikkate alınmamış. 

Bu kadarı bile tahmin oranlarını oldukça yüksek yapmaya yetiyor.

Gerek bireyler, gerekse kurumlar olarak almamız gereken çok ders var.

Resim şuradan alıntıdır.

6 Nisan 2013

 

S-CRM ile proaktif pazarlama 3

Webrazzi Summit 2011’deki sunumu yayınlamaya devam ediyorum. İlk 2 bölüm [1] ve [2]  yayınlandı. Önceki bölümü [2] şöyle bitirmiştik.

Sosyal CRM’de başarılı olmak için önceden bilmemiz gereken 3 boyut şunlardır.

  • İzleyici ağımızın özelliği
  • Müşterinin bu ağın neresinde yer aldığı
  • Ne kadar değerli bir müşterimiz olduğu

Bu 3 boyutta inceleyeceğiz ki teklifleri doğru kişiye, doğru zamanda yapabilelim.
– – – – – – – –

Sosyal mecralarda var olmak nasıl birşey, gelin ona bakalım. Öncelikle, sosyal mecralarda olmak için okuma yazma bilmeye gerek yok. Bu oyuncağı [3] alıyorsunuz,

çocuğunuzun çeşitli hareketleri size twitter mesajı göndermesini sağlıyor.

Hatta doğmuş olmasına da gerek yok.

Bu aleti [4] takınca, çocuğun anne karnında attığı her tekme, bir twitter mesajına dönüşüyor. Yabancılarda var da bizde yok mu? Elbette bizde de var.

Nihan Bora’nın röportajını [5] okursanız, daha doğmadan önce tanıştığımız ve hiç görmeden ablası, teyzesi, dayısı, amcası olduğumuz çocukları görebilirsiniz.

Sunuma başlarken Tümay Asena’nın açılış konuşmasından [6] bir alıntı yapmış ve “Artık yaşamın tamamında “S” var” demiştik. Çocuklara isim koyarken dikkat edilen konulardan biri ş, ğ, ü, ç, ö, ı gibi Türkçe harfler olmaması, “domain name”in alınmamış olması gibi “sosyal medya” faktörleri. Artık İstiklal Madalyalı dedesinin adını koymak pek de revaçta değil.

Bunlar tamam da, doğmamış veya yeni doğmuş o çocuklar sizin müşteriniz mi? Ne de olsa CRM demek “müşteri ilişkisi yönetimi” demektir. (CRM’in Tanımı için [7])

Mutlaka bilmemiz gereken önemli nokta şudur: CRM olmadan Sosyal CRM’in olmaz.

Ticaret bilmeden e-ticaret, iletişim bilmeden s-iletişim (sosyal mecralarda iletişim), pazarlama bilmeden m-pazarlama (mobil pazarlama) yapmaya niyetlenenler nasıl çuvallıyor ve “epic-fail [8] diye adlandırdığımız olguları yaşıyorsa, CRM bilmeden Sosyal CRM yapmaya kalkışanlar da öyle yanlışlar yaparlar.

Zaten bu nedenle şikayet yönetimini Sosyal CRM zannedenlere karşı çıkıyorum.

  • Etkinliklerde iletişim bilgisi topluyoruz.
  • E-posta gönderiyoruz.
  • Facebook fan sayfasında “Like” yapanlara ulaşıyoruz.
  • SMS kampanyası yapıyoruz.
  • Bir de, kendi müşteri verilerimiz var.

Çeşitli kaynaklardan elde ettiğimiz verileri tekilleştirip, mevcut veri tabanındaki müşteri verileriyle eşleştirmediysek. Sosyal CRM’den bahsedemeyiz.


O bilgiyi hangi etkinlikte aldığımızı, başka bir etkinlikte tekrar karşılaşıp karşılaşmadığımızı; gönderdiğimiz e-postadan sonraki davranışı, söylediğimiz yere tıklayıp tıklamadığını; vb… bilmiyorsak ve Facebook fan sayfası [9] sayesinde verilerini güncellemiyorsak, Sosyal CRM yapmıyoruzdur.

Hani bazıları, şirket hakkındaki olumsuz haberin Google aramalarında üst satırda çıkmamasını “itibar yönetimi” sanıyor ya… Yazılım kullanarak nasıl itibar sahibi olamazsanız, çok kanaldan birbirinden kopuk mesajlaşarak sosyal CRM yapamazsınız.

Not: Webrazzi Summit 2011′de [10] sunduğum “Türk Malı S-CRM’in irdelenmesi” ni yayınlamaya devam edeceğim.