Bilgi’yi anlamak ve kullanmak

Bilgi toplumunda etrafı saran hava gibi her yanı dolduran ve kendi başına bir anlam ifade etmeyen verileri bir araya getirip, bunlardan karar verme sürecinde yardımcı olacak enformasyonlar üretmek çok doğal bir süreç. Örneğin uçak seyahatlerinde koridora bakan koltukları tercih edenlerin başkalarına yardım etme, hayır işleri söz konusu olduğunda daha bonkör davrandıklarını biliyor muydunuz? Belki kendileri de bunu bilmiyor. Ama bu verilerden bir anlam çıkarmaya çalışan firmalar (örneğin kredi kartı firmaları, sigorta şirketleri) bunu biliyor.

Hatta bu konuda o kadar ileri gitmiş durumdalar ki bireylerin kredi kartı kullanım alışkanlıklarına bakarak, ertesi gün nerede olacaklarını bile %90 doğru tahmin edebileceklerini iddia edebiliyorlar.

Verilerden anlamlı enformasyon ve bilgi üretmek ve gündelik hayata bunu uyarlamak bir yanda çok faydalı diğer yanda da insanın tüylerini diken diken edici bir gizilgüce sahip. Örneğin ABD’deki en önemli bilgilerden bir tanesi de bir kişinin yakın bir zamanda bir yerden başka bir yere taşınmış olup olmadığını bilebilmek. Çünkü eğer taşınmışsa ona yeni taşındığı lokasyonda gereksinim duyacağı ürün ya da hizmetleri sunmak için hazırda bekleyen yüzlerce firma var. Bir kredi kartı firmasının, bir kart hamilinin taşındığını tespit etmesi bu açıdan çok önemli. Çünkü kredi kartı firmalarının katma değerli hizmet sunma kaygısı nedeniyle hazırda bekleyen bu firmalarla yaptığı ikili anlaşmalar var. Bu sayede firma potansiyel müşterilerine direkt ulaşarak, “yeni taşınmışsınız, şuna şuna gereksiniminiz olabilir; size nasıl yardımcı olabiliriz” diyebilir.

Hemen tahmin edebileceğiniz üzere bu durumun negatif yanı bireyin özel hayatına müdahale edilmiş olması. Kişi belki de çılgın kalabalıktan uzaklara gitmek ve rahatsız edilmemek isteyebilir (aslında bireyin profili çıkarılırken bu konudaki tavrı da tespit edilebilir ve rahatsız edilmek istemeyenlerin rahatsız edilmemesi sağlanabilir; sonuçta bu analizleri yapan firmaların derdi bireyin özel hayatına müdahale etmek değil; ona bir şey satarak hem ona yardımcı olmak hem de para kazanmak!)

Kredi kartı firmalarından olan Amerikan Express firması bir dönem, yaptığı analiz çalışmaları sonucunda belli bir grup müşterisine kartlarını iptal etmelerini teşvik için 300 dolar önermiş. Yani “al şu 300 doları bırak bizim kartı”. Deli mi bunlar diye sormayın. Yaptırdıkları analiz göstermiş ki bu kişiler o kredi kartlarını kullanmaya devam ederse, sonrasında ödeme güçlüğüne düşeceklerinden firmayı çok daha fazla zarara uğratabilirler.

Bunlar bilgi toplumu için doğal birer olgu; bilgiçler toplumu içinse çok anlamsız ve gereksiz!

.

Sn. Tanol Türkoğlu’nun yukarıdaki yazısı Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1206) – Ooof Off Line Köşesi‘nde 30 Nisan 2010 tarihinde yayınlanmıştır. Bu ay (Ekim 2011’de) Beyaz Yayınları’ndan çıkan Dijital Kültür [1] isimli kitapta da yer almaktadır.

Bilgi’yi Anlamak

Prof. Dr. Osman Ata Ataç anlatıyor:

Osman hocayı ODTÜ’de öğrencisi olduğum zaman tanıdım. Bana çok emeği geçmiştir. Sokrates’in Platon’u (bizde Eflatun diye bilinir), Platon’un da Aristo’yu eğittiği gibi benim üzerimde uğraşmış, bildiklerini düşündüklerini aktarmaya çaba sarf etmiştir.

Yirmi yıla yakın süresir Birleşmiş Milletlerde çalışmaktadır. Gelişmekte olan ülke KOBİ’lerinin uluslar arası ticarete hazırlanması projesini yönetmekte, bu konuda eğitimler vermektedir.

Yine gelişmekte olan ülkelerden birinde… Bir sürü iş adamı dinleyici… Osman hoca sahnede… Dinleyenlere soruyor:

– Finansal varlıklarınızı yöneten bir teşkilatınız var mı?

– “Elbette” diye yanıtlıyorlar. “Finansmandan sorumlu genel müdür yardımcısı (veya CFO) , onun altında koca bir departman…”

– İnsan Kaynakları için?…

– Olmaz mı? Personel Bölümü, işe alma, eğitim, kariyer planlama…. Birçok eleman çalışıyor.

– Duran varlıklarınızı yönetmek için ne yapıyorsunuz?

– İnşaat Emlak Bölümü var. Bakım–Onarım Departmanı var…

– Bilgiyi yönetmek için ne yapıyorsunuz?…

Bu soruya karma karışık yanıtlar.

Osman Ata Ataç yeniden anlatıyor:

“Kaynaklar nelerdir? diye soruyorum

  • para,
  • insan,
  • duran varlıklar ve
  • bilgi

diye yanıtlıyorsunuz.

Neden diğerlerini yönetmek için büyük departmanlar kuruyorsunuz da, çağın en önemli kaynağı olduğunu söylediğiniz bilgiyi yönetmek için bir ekip kurmuyorsunuz?”

NOT:

  • Maslow’un hiyerarşisinde de önce “başkalarına” sonra “kendine” güvenir insan… İlginçtir ki diğer alanlarda da geçerlidir bu. Başkasını anlamayan, kendini anlayamaz.

Bilgi yönetimi konusunda da böyledir. Herkes uzun süre boyunca “bilgi en önemli kaynaktır” diye konuşur. Ama kendi söylediği bu cümlenin ne anlama geldiğini anlaması (maalesef) çoook uzun sürebilir.