IT + Pazarlama İşbirliği

McKinsey Quarterly’de bir yazının konusu Pazarlama ve IT yönetimlerinin birlikte çalışmasıydı [1].

Giderek artan veri akışı nedeniyle, IT ve Pazarlama birlikte çalışmak zorunda” cümlesini bugünlerde siz de sıkça duyuyorsunuzdur.

IT ve Pazarlama’nın birlikte ve yakın çalışma zorunluğu yeni bir şey değil. Mutlak doğru cümleleri [2] duymaktan sıkıldım. Yazıyı okudum. Benim açımdan “yeni bir şey yok”. Ama aklıma bir tecrübe geldi.

Bu vesileyle Kısa CRM Öyküleri’nde bahsettiğim [3] bir vakanın arkasındaki öyküyü anlatacağım.

Şirketin IT ekibi yeni bir altyapı geliştirmiş. Etkinlik bazlı yapı kurmuş. IT bu yapının şirketi başarıya ulaştıracağına inanıyor. Başarıya ulaşmak için ticari ekiplerin sahip çıkması gerektiğini de biliyor.

İşin yazılım tarafından anlamam. Ama mesleğimle ilgili teknolojik gelişmeleri izlerim ve bunun CRM’e katkısını değerlendirebilirim.

Etkinlik bazlı yapının temel noktaları ve özellikleri anlatıldı. “Tam da istediğim gibi” diye düşündüm.

IT ekibiyle görüşmeler yaptım. Benimle çalışmaya karar verdiler. Beni işe alma gerekçesi “Bu yapının özelliklerini ticari iş birimlerine aktarmak. Birlikte yapılacak çalışmalarda koordinasyon sağlamak.” [4]

Ticari iş birimleri birçok şirkette olduğu gibi [5]
•    Kurumsal Şirketler
•    Orta Ölçekli Şirketler
•    KOBİ
•    Bireysel
diye örgütlenmişti.

Her iş birimini ziyaret ettim. Onlara altyapının özelliklerini anlatmak yerine, “ihtiyaçlarını ve beklentilerini” dinledim.

2 noktada yoğunlaştığını gördüm:

1 – Raporlama: Her departman raporlama için çok sayıda eleman çalıştırıyordu. 4 iş biriminde toplam 20’nin üzerinde kişinin görevi sadece raporlama yapmaktı. Her biri farklı kaynaklardan yararlandığı için bırakın departmanların farklılığını, aynı iş biriminin raporları bile farklılık gösterebiliyordu. (İş zekası cümlesi söylersek “kurumun tek doğrusu” [6] kavramı eksikti.)

2 – Süreçler: Müşteriye en kısa zamanda en doğru hizmeti sunmaya yönelik süreçler tasarlanmamıştı. Temas noktalarındaki bilgi eksikliği nedeniyle müşteriyi tanımıyorlardı. Dolayısıyla doğru teklif yapısı ve müşteri tanıma ekranları [7] oluşturulmamıştı.

2 çalışma önerdim.

1 – Raporlama için: Mevcut durumda ürettikleri raporlarda
•    raporun amacını,
•    hangi bilgiyi nereden aldıkları,
•    neden o bilgiyi tercih ettiklerini,
•    eğer hesaplama yapıyorlarsa ne yaptıklarını (formülleri),
yazmalarını istedim.

2 – Süreçler için: Müşteri temas noktalarında nasıl bir ekran olsa, müşteriyi daha iyi tanıyacaklarını ve en kısa zamanda doğru teklifi sunabilecek duruma geleceklerini hazırlamalarını [8] istedim.

Bu toplantılar sayesinde ticari iş birimlerinde proje konusunda yeterli bilinç oluştu. Üstelik, ticari birimler projeyi sahiplendiler ve ciddi katılım sağlamaya çalıştılar. Beni işe alan IT ekibi çok memnun kaldı.

Ne var ki, altyapının tasarımı yapan (ve bana iş teklif eden) IT ekibi ile, yazılımı yapan ekip farklı ekollerden geliyordu. Yazılım ekibi “İş birimleri anlamaz. Onların adına biz karar veririz” diyen eski düşünce yapısından [9] geliyorlardı.

Yazılım ekibi “İş birimlerinin fikrine ihtiyacımız yok. Biz ekranları tasarlarız. Onlara veririz” [10]  diyorlardı. Benim sayemde (veya benim yüzümden) kendi ekranlarını kendileri tasarlayan iş birimleri bu bakış açısına tepki gösterdiler. Ciddi hayal kırıklığı yaşadılar.

İki ayrı IT bakış açısı (iş birimiyle birlikte çalışmak isteyenler ve iş birimine rağmen kendi bildiklerini okuyanlar) arasında sorunlar oluşmaya başladı. Sorun şöyle çözüldü. IT’den sorumlu Genel Müdür Yardımcısı beni çağırdı:

– Sizi bizim işlerimizi zorlaştırmanız için değil, kolaylaştırmanız için tuttuk. Sizin göreviniz bizim ekranların ne kadar güzel olduğunu kullanıcılara aktarmak, onları ikna etmek olmalı” dedi.

İnanmadığım şeyi yapmadım. Benim açımdan proje orada bitti.

Aradan 3 yıla yakın zaman geçti. Duyduğum kadarıyla proje yaklaşık 2 yıl geriden gidiyormuş. O dönemde tanıştığım şirket çalışanlarıyla karşılaşırsam “IT’nin her zaman yanlış yaptığından” şikayet ediyorlar. Bırakın sahiplenmeyi, projeye zerre kadar destek vermiyorlar. “Bizim IT bu işi yapamaz” diyenler haklı çıktıklarını anlatıyorlar.

 

Şimdi ilk cümleye geri dönelim. Sadece “veri akışının arttığı bugünlerde” değil, her zaman IT ile Pazarlama’nın birlikte çalışması gerekiyordu [11] . Kötü giden CRM, ERP, BI projelerinin nedeni çoğunlukla “Biz en iyisinin ne olduğunu biliriz” [12] diyen IT’cilerdir.

27 Ağustos 2014

Ek not: Hakkımda “iç işlerimize karışıyor” duyarsanız, bu olabilir.

.

Gazete Sadakat Kartı

Neredeyse 10 yıl olmak üzere… Bir gazete zinciri, sadakat kartı çıkarmaya karar vermiş. Bu amaçla çok sayıda toplantı yapmışlar. Kafalarında gazete sadakat kartının nasıl çalışacağını da bulmuşlar.

Biri onlara benim bu konulardan anladığımı söylemiş. Bir toplantıda buluştuk.

Konu: Gazete sadakat kartı
Amaç: Gazete alan müşteriyi birey olarak (pazar araştırmalarından daha fazla) tanımak. Bu sayede bazı sektörlerden daha fazla reklam parası istemek.

Patron, danışmanlar, gazetenin yöneticileri, bankanın yöneticileri… oldukça kalabalığız. Bizim bankanın bir yöneticisi işi bana yıkmak ama kendi prim yapmak peşindeydi. Patronun danışmanı ise sık sık “Şimdi olaya bir de şu açıdan bakalım” cümleleri kuruyordu.

Kafalarında oluşan modeli anlatmaya başladılar.

  • Kendi gazetelerinde form yayınlayacaklar.
  • Doldurup bayilere bırakan müşterilere kart basıp gönderecekler.
  • Bu kartlar her gazete satın alırken kullanılacak.
  • Hangi gazete istediğinizi söyleyeceksiniz.
  • Bayi elindeki (POS terminaline benzeyen) alete giriş yapacak.
  • Müşteriye gazeteyi verecek.
  • Genel Müdürlük hangi gazeteyi, kimin, nereden aldığını bilecek.
  • Ona göre reklamverenlerle pazarlık edecekler.
  • Reklam gelirlerini arttıracaklar.

Nadiren uslu dururum. Sözlerini kesmeden, not alarak tüm senaryoyu dinledim.

Gazete sadakat kartı almak için form dolduran olur mu?” diye bile sormadım. Büyük ihtimalle kendilerini inandırdıkları senaryolar hazırlamışlardı.

Onun yerine “İçinizde 50 veya 75 kuruş verip kendi gazetesini kendi alan var mı?” diye sordum. Sonuç sıfır. Herkesin gazetesini başkası alıyordu. Çoğunluğu sabah masasında bulunan gazetenin oraya nasıl geldiğini bilmiyordu.

Gelin, gazete satın alma deneyimini saptayalım” dedim.

Gazete ekibi, sabah işe gitmek için bir vasıtaya (vapura, otobüse veya servis minibüsüne) binmeden önce bayiden alındığını söyledi. Ben de apartmanda yaşayanların deneyimini anlattım.

Apartmanın kapıcısı elinde bir liste ile gidiyor.

  • 8 Zürriyet,
  • 3 Saman,
  • 4 Bosta,
  • 6 Hamhumiyet
  • … (sayılara ve gazete isimlerine takılmayın)

Apartmanın tüm gazetelerini alıyor. Onları her bir dairenin kapısına istedikleri gazeteye göre bırakıyor.

Burada mutabık kaldık. Ben soru sormaya devam ettim.

  • Kapıcı, bayie gittiği zaman kaç tane kart verecek?
  • Bir kartın üstüne “1 Zürriyet, 1 Saman”; diğerinin üstüne “1 Bosta, 1 Hamhumiyet” diye her biri başka gazeteler yazılı 15 tane kart vermesini mi bekliyoruz?
  • Birkaç dakika sürmesi gereken gazete satın alma sürecinin ne kadar uzadığını düşündük mü?
  • Kapıcının, bayiin, hatta apartman sakinlerinin bunu hoş karşılamasını bekliyor muyuz?

Aslında sormak istediğim şuydu: Projenin içindeki paydaşların deneyimleri dikkate alındı mı? O paydaşların katkısı olmadan bu projenin hayata geçmesi umuluyor muydu?

CRM sitesinin içeriğini değiştirmemek için toplantıdaki ““Şimdi olaya bir de şu açıdan bakalım” cümlesini sürekli tekrarlayan danışmanı ve olmayacak projenin ne kadar iyi fikir olduğunu tekrarlayan yöneticiyi ugurozmen.com’da [1] yazacağım.

  • Kaç tane gazete var?
  • POS benzeri cihazın ekranına kaç tanesi sığacak?
  • Yukarı – aşağı tuşlarıyla her seferinde satın alınan gazeteyi bulup tıklayacak mı?
  • Sadece sizin gazeteleriniz için sadakat kartı kullanıp diğerlerini satın almak daha kolaysa, müşteri kaybına yol açmaz mı?

soruları da sırada bekliyordu.

“Oraya çözüm üretmeye çağırılmışsın. Soru sormak için değil” demeyin.

“Amerika’ya gitmek istiyorum ama uçaktan korkarım. Arabayla gitsem olur mu?” gibi bir sorunla karşı karşıya olursanız, fikrin sahibinin şahsen İMKANSIZ kavramına ulaşmasını sağlamak gerekiyor.

Şirketlerin ve yöneticilerin çoğunluğu, kendi kafalarına göre [2] bir beklenti veya proje oluşturur ve onun başarılı olmasını bekler.

Defalarca söyledim ve yazdım [3] , [4] , [5]. İster CRM, ister sadakat, ister başka pazarlama projesi olsun… Müşteri deneyimini ciddiye almadan proje yapılamaz.

Kapak resmi şuradan alıntıdır.

21 Ağustos 2014

İzleyici Sayısı

Garanti Bankası’nın Facebook’taki videosunu Berkan Bağcı sayesinde gördüm. Konuyu tartıştık. Facebook’taki tartışmayı okuyunuz [1].

Like sayısı 1.5 milyonu geçtiği için video yapmışlar.

Garanti-like

Sosyal CRM konusunda defalarca yazdığım bazı cümleleri [2] burada tekrarlayacağım.

Seni kaç kişinin izlediği değil, senin kaç kişiyi izlediğin önemlidir.

Neden mi? Facebook’ta her türlü hallerini paylaşan müşterilerini izle [3] . Böylece onların sevdiklerini, sevmediklerini, geleceğe ait (mezun olmak, seyahate çıkmak, araba almak, askere gitmek, askerden dönmek, evlenmek, vb…) planlarını, medeni hallerini, ve paylaştıkları her şeyi öğren. Ona göre daha kişiselleştirilmiş teklifler oluştur.

Elalem, “kanallı TV’lerde seyredenlere göre nasıl kişiselleştirilmiş reklam yaparım?” [4] diye düşünüyor. Sen, zaten kart kullanımına göre inanılmaz şekilde tanıman gereken [5] müşterini tanımıyorsun [6] . Bir de üzerine kart bilgileriyle elde edemeyeceğin durumları da öğrenmeye çalışmıyorsun.

Bunların hiçbirini yapmıyor ama “1.5 milyonu geçtik” diye video yapıyorsan… “O sayının 4 – 5 katı kredi kartı kullanıcın neden like etmemiş?” diye bile sormam.

Bilgi yönetimi’nden sınıfta kaldın. Bankaların neler yaptığını [7] öğrenmeye başla… Ben yapmasam bile müşterilerin seni tekrar sınava alacak.

20 Ağustos 2014