Müşteri odaklı organizasyon-2

“Müşteri odaklı organizasyon” kavramına giriş yapmıştık [1]. Pazarlama Yönetimi’nin organizasyon yapısındaki ilk kademelerden bahsettik ve “her bir departmanın alt açılımlarını gelecek yazılarda tartışacağız” dedik.

Bu yazıdan itibaren her bölümü ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

Sizi bir önceki sayının linkine göndermeyelim. Yapıyı ve nedenini burada hatırlayalım.

İlk anda sizin de gözünüze çarpmıştır. Eskiden Pazarlama yapısı içinde bulunmayan ancak şimdi yeni organizasyon yapısında olan bölüm, Müşteri Grupları departmanıdır. (Bazı şirketlerde yer alan “Segment Yönetimi” de aynı amaçla oluşturulmuştur.)

Bu yazıda Müşteri Grupları departmanının alt birimlerinin oluşumunu nedenleri ile birlikte tartışacağız.

Bu departmanın alt bölümleri, şirketinizin satış teşkilatının bir yansımasıdır. “Yansıma” derken, abartmıyorum. Aynen aynadaki gibi… Dolayısıyla, Pazarlama ekibinin yapılanmasından önce satış teşkilatınıza göz atmak gerekir.

İlk yazıda başladığımız Perakende Bankacılık örneğinden devam edecek olursak Satış’ın yapılanmasının şu şekilde olmasını bekleyebiliriz:

Bu aşamada dikkat edilmesi gereken şudur:

Müşteri odaklı bakış açısı öncelikle Satış Teşkilatı’na yansımalıdır. Her bir Satış Yönetimi’nin altındaki yapılanma, şirketin kendi hedef kitlelerini amaçlamalıdır. Diğer bir anlatımla, segmentasyon çalışmaları sonucu elde edilen müşteri grupları hangileri ise Satış Yönetimi alt bölümleri de onlardan oluşur.

Yukarıdaki örnekte bankanın Bireysel Satış Yönetimi, müşterinin finansal varlığının büyüklüğüne göre hizmet vermek üzere yapılanmıştır.

Segmentasyon yazısında Avrupa’daki bir bankanın “davranışa göre segmentasyon” çalışmasından bahsetmiştik. Bu bankanın Bireysel Satış Organizasyonu’nun yukarıdaki şekilde olmasını bekleriz.[2]

Yukarıda KOBİ için verdiğim şema da sadece bir örnektir. KOBİ Bankacılığı yapılanması da yine segmentasyon çalışmaları sonucunda saptanır. Doğal olarak benzer ihtiyaçları olan müşterilere daha iyi hizmet vermek için şirketin nasıl teşkilatlandığı önemlidir. Eğer “sektörel” değil de KOBİ’nin içinde bulunduğu yaşam evresine göre yapılanmışsa, KOBİ Satış Yönetimi aşağıdaki şekilde oluşacaktır:

Ne dedik: Pazarlama Bölümü’ndeki Müşteri Grupları Birimi, Satış Teşkilatı’nın aynadaki yansıması gibidir. Dolayısıyla bankanın Bireysel Satış organizasyonu yukarıdaki örnekteki gibi ise, Müşteri Grupları Birimi de aşağıdaki şekildeki gibi oluşur:

Örneği açıklayalım. Müşteri Grupları’ndaki Özel Bankacılık Birimi’nin amacı, Satış Yönetimi’ne bağlı olan Özel Bankacılık Bölümü’nün müşterilerine daha iyi satış yapması için;

  • CRM Birimi’nden müşterilerin çeşitli özelliklerini, hassas oldukları söylemleri, kanalları, ürünleri talep etmek,
  • Ürün Geliştirme’ye nezaret ederek doğru ürünün – veya ürün paketinin – ortaya çıkarılmasını sağlamak,
  • Pazarlama İletişimi ile yakın çalışarak müşterisinin en iyi tepki vereceği söylemleri ve mecraları bulmak,
  • Kanal Yönetimi ile görüşerek, hangi söylemin hangi kanaldan gitmesi durumunda müşterisinin ilgi duyacağı ve beklenen davranışı göstereceğini saptamak

zorundadır.

Yani Müşteri Grupları Birimi, Satış Teşkilatı’nın Pazarlama’daki temsilcileri rolündedir. Bu birimin, Satış Teşkilatı’nda zaman geçirmiş ancak pazarlama kavramlarına vakıf, müşteri özelliklerini iyi bilen kişilerden oluşturulması gerekir.

Şöyle özetleyebiliriz:

  • Müşteri odaklı organizasyon, sadece Pazarlama bölümünün değil, Satış Yönetimi’nin yapılanmasında da görülmelidir.
  • Müşteri Grubu Yöneticileri (onlara çoğunlukla “Segment Yöneticisi” denir) bu yapının en ağır görevlerini üstlenirler.

 

 

Veri’nin tanımı

Bilgi güvenliği isimli yazımın yorumlarında Y.Emre Güzer “facebook’ta yer alan bilgilerin birçoğunu müşterilerinizden 1.000 dolar ödeyerek alamazsınız” diye belirtmiş. Hatta Egemen Ergel’in aklına yeni fikirler gelmesine neden olmuş.

1000 dolar mı? Gerçekten doğru mu? Değerini tartışmadan önce bilgi’nin tanımını yapmalıyız.

Bence daha da önemlisi, data – information – knowledge kelimelerinin her birinin tanımını ve bir diğerinden farkını tartışmalıyız.

Türkçe’de data yerine veri diyoruz. (Fransızca konuşanlar “vermek” kelimesinden türetilen done dediği için…)

Bilgi için okulda öğrendiğim tanımı doğru bulmuşumdur. “Bilgi belirsizliği azaltan bir veri türüdür” Derslerde de bu tanımı kullanıyorum.

Information ve knowledge yerine farklı Türkçe kelimeler ve tanımlar bilen varsa beni aydınlatsın.

 

Enformatik

Daha önce yazmıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi trafikte bilgiye ihtiyaç olduğu anda sizi bilgisiz bırakır

  • Hafif trafik varken Ataşehir çıkışındaki ışıklı tabelada hangi köprüye kaç dakikada ulaşacağınız yazılıdır; yoğun trafik varken ise, “OGS, KGS olmadan geçiş yapılmayacağı”, “ihlallerinizi nereden öğreneceğiniz”…

ama “Turkcell IBB Trafik” iPhone’da yerini almıştır.

İstinye – Beşiktaş arasında bir minibüsün işaret vermesi ile önünüze direksiyon kırması arasında saniyeler yoktur. Korna çalarsanız, “işaret verdim” diye bağırır.

Anlatamazsınız… Yaptığı şey “bilgi vermek” olmalıdır. O ise “emir” verdiğini sanmaktadır.

Arabaların hemen hepsinde “yol bilgisayarı” adı verilen donanım / yazılım bulunmaktadır. Yakıt sarfiyatı anında görülmektedir. Ancak “azami hız” kavramı herkes tarafından bilinmekle birlikte, “ekonomik hız” pek bilinmemektedir.

Yanıp sönen kırmızı ışık ile yanıp sönen sarı ışık arasındaki farkı genelde bilmeyiz.

Elinize bir harita aldığınızda Avrupa’da birçok kentte yolunuzu bulursunuz. Yıllardır yaşadığınız İstanbul’da, 6 ay önce yaşadığınız yeri bulmakta güçlük çekersiniz.

Bilgi çağı dediğimiz şey gelmeden önce biraz antrenman mı yapsak acaba?

 

Teklif modelleri

Verileri anlamak yazısına friendfeed’de Deniz Oktar yorum yapmış (Deniz’in bu konuda çalışmaları var).

Veri derinliği, yaşam boyu değer (YBD) konusundaki yazı dizisinde ele almayı düşündüğüm bir konuydu. Bu yazıyla giriş yapacağız..

Deniz Oktar’ın yorumlarında iki önemli nokta var. Deniz diyor ki:

“Bu veriyi bir insanın anlayacağı hale getirmek gerçekten gerekli mi?”

Film seçiminde veri sayısı arttıkça (Bu işin içerisine filmlerin kategorileri, yönetmenleri gibi bilgiler girince)  sonuçlar kötüye gidiyordu.

YBD modellemesi yapan bazı kurumlardaki arkadaşlarla görüşüp, yazıştım. Yazılıma her bilgiyi girmişler. Sonra da sonuç beklemişler. Pek memnun değillerdi ellerine geçen sonuçtan…

Nedenini konuştuk. Şunları söyledim:

Binlerce müşterinin uzun dönem boyunca tüm alışverişlerini bir yazılıma girebilirsiniz. Eğer milyon dolarlık yazılımlardan birine sahipseniz hata oranı çok düşük bir teklif sistemi oluşur.

Ancak, deneyimlerimin bana gösterdiği şudur: İlk 3 – 4 seviyedeki baskın özelliklerin ne olduğunu bulmak daha önemlidir.

“Baskın özellik” deyiminin altını da çiziyorum. İlk seviye herkes için aynıdır. Satın alma kararında en önemli fark, hangi özellikten kaynaklanırsa… Örneğin bu cinsiyet olabilir:

 

(örnektir)

 

Sonraki seviyelerde kırılımı etkileyen faktörler (baskın özellikler) değişir. Örneğin, kadınlarda medeni hal olurken, erkeklerde gelir düzeyi olabilir.

İki sonraki seviye de kadınlarda

  • bekarlar için gelir düzeyi;
  • evliler için çocuk sayısı iken,

Erkeklerde

  • alt gelir grubunda yaş aralıkları;
  • orta gelir grubunda unvan;
  • üst gelir grubunda ise medeni hal olabilir.

Yani her özellik, her düzeyde eşit ağırlıklı değildir.

Müşteri kararlarını etkileyen özelliklerin anlaşılması için “ilk 3 – 4 basamağın alınıp iyi incelenmesini” öneriyorum.

Aksi takdirde,  (paranız varsa) iyi yazılım öğrenir. Ama siz müşterinizi öğrenemezsiniz.

“Şart mıdır?” derseniz, (hani “parasıyla değil mi, bunca parayı neden veriyoruz?” gibilerden) bence öğrenirseniz iyi olur.

 

Verileri anlamak

1997 – 1999 yılları…

Mağaza kartları giderek artıyor. Her marka kendi kartını çıkarmak istiyor. Henüz bankaların ortak markalı (co-branded) kartları altında birleşmeye başlamamışlar. (Sonrası için kısa bilgi, ”Magaza kartlarının dönüşü” yazısında…)

Bankalar da iştahlı… Perakendecilerin müşterilerini kart hamili (sonra da müşteri) yapmak için yarışıyorlar. Mağaza sahiplerine “satış sizin işiniz, vade vermek ve tahsilat yapmak da bizim işimiz” diyorlar.

Çalıştığım bankada, perakende portföyünün değerlendirilmesi, gerekirse satın alınması benim görev alanımda idi.

İstanbul yakınlarında bir şehirde, dükkan sahibi ile konuşuyoruz. 5 dükkanı var. Hepsinde kullanılacak tek bir kart istiyor. Bazı şartlarda anlaştık. Kredi limiti konusunda pazarlık sürüyordu.

“Önce başvuru formu doldurun, bekleyin, kart elinize gelecek diyemem” dedi bize. “Siz limit tanımazsanız, ben müşteri kaybetmek istemem. Banka kimlere hangi limitte kart verebileceğini belirlesin, ben de geri kalanlar için nasıl çözüm üreteceğime bakayım”

Bu durumda, sadece firmanın elindeki verilerden yola çıkarak kredi limiti tanımlamak gerekecekti.  “Nasıl yapacaksınız” diye sordu.

“Gösteri zamanı” diye düşündüm. Bir müşterinin tüm “cari hesap dökümü”nü istedim. “Adı – soyadı ve kimlik bilgileri de kapalı olsun”

5-6 bilgisayar sayfası geldi. Satın alınan her ürün, tarihi, fiyatı ve o sırada toplam borcun ne olduğu… Arada müşterinin ödemeleri de vardı.

İnceledim. Sonra anlatmaya başladım. Bu bir bayan. İki tane çocuğu var. Biri 13 – 14 yaşlarında erkek, diğeri 7 – 8 yaşlarında kız çocuğu… Hanımefendi ayda 300 TL’ye kadar ödeyebiliyor.

Mağazaların sahibi hayret etti. Açıkladım.

– Okullarla anlaşmanız var değil mi?”

– Evet…

-Hanımefendi bir tane orta boy Cumhuriyet Ortaokulu ceketi, yanında da pantolon almış.  Bir tane de etekli ilkokul önlüğü almış; o da orta boy.

– …

Kendisine, verileri inceleyerek müşterinin ailesi, içinde bulunduğu yaşam evresi hakkında yeterli fikir sahibi olunacağını anlattım. Hem işi hem de veriyi anlıyorsanız…

Sanırım ikna ettim.

 

Tahmin modelleri üzerine yoğunlaşan bazı insanlar, karmaşaya dalıp açıkça görünen belirtileri ıskalayabilirler. Aklıma şu fıkra gelir.

Sherlock Holmes, yardımcısına seslenmiş.

– Azizim Dr. Watson… Bugün yine uzun paçalı kışlık donunuzu giymişsiniz.

– Sherlock Holmes üstad, siz bir dahisiniz. Nasıl anladınız?

– Anlamakta hiç zorlanmadım aziz dostum. Zira bugün, pantolonunuzu giymeyi unutmuşsunuz.

 

 

Segmentasyon (ybd-4)

Yaşam boyu değer (YBD) çalışmalarının amacı neydi? Doğru zamanda doğru teklif ile müşterinin verimini artırmak.

 

“Doğru zamanda doğru teklif”

 

Her bir müşteriyi yakından tanısak, en doğru teklifi yapmak kolay. Ama her birini  tek tek tanımayınca nasıl yapacağız? Mevcut müşterilerin elimizdeki bilgilerini iyi yöneterek. Bu bilgileri, gelecekteki davranışları tahmin etmekte kullanarak.

Benzer özelliği olan müşterilerin benzer davranışlar göstereceğini varsayarız. (Bu varsayımın doğruluğunu da, eldeki bilgiler sayesinde ölçeriz.)  Örneğin: iCell alanların ortak özelliklerini çıkartırız. Bu özelliklere sahip olup da daha önce iCell almamış olanlara yeni modeli teklif ederiz.

  • iCell (aysel) diye bir ürün yok. (Varsa da ben bilmiyorum.) Anlaşılması için örnek olarak yazdım. iPhone konusundaki polemiklerden kaçınmak isterim.

Bu benzer özelliklerin saptanması ve müşteri kitlesinin bu özelliklere göre gruplanmasına segmentasyon diyoruz:

 

Segmentasyon, bir kere yapılınca “tamam, başardık” denebilecek iş değil. Hem müşteriler, hem pazar, hem de ürün kapsamları dinamik…

Bir tane yapıp duramayız. Müşteride derinleşmenin sonu yok.

Nereden başlayalım diye sorarsanız, ilk olarak şu segmentasyon yaklaşımlarını öneririm:

Yaş / gelir matrisi (eğer gelirleri biliyor veya tahmin ediyorsanız) başlangıç için iyidir. Perakendede, birçok satın alma kararını açıklayabilir.

Zamanla müşterinin içinde bulunduğu yaşam evresine göre segmentasyon yapabilirsiniz.

 

Siz işinizde uzmanlaştıkça, satın alma davranışlarına göre gruplamak da gerekir (Örnek, Avrupa’da bir bankaya aittir).

 

Bir de müşterinin size kazandırdıklarına (verime) göre sıralama yaparsınız.

 

(Aman dikkat… Sakın ola ki, olumsuz bir isim takmayın. Mağazadaki ya da şubedeki elemanınız “siz patates müşteri grubunda olduğunuz için talebinizi yerine getiremiyorum, efendim” diye nazik bir açıklama yapıverir.)

Bu kadarla yetinemezsiniz.

En önemli müşterilerinizden ABC Holding’in Genel Koordinatörü’nün oğlu geliverir. Belki size hiç para kazandırmıyordur. Hatta kaprisleri ile maliyet de yaratıyordur.

Onu “perakende” veya “kitle” grubuna koyup buna göre de muamele edebilirsiniz.

Ama oğlunu nazlayan ve dinleyen babası yüzünden en önemli müşterinizi kaybetme tehlikesi varsa…

Bir de “müşterinin önemi” veya “gelire etkisi” diye yeni bir sınıflama yapmanız gerekebilir.

Bir kere segmentasyon başlayınca hiç bitmez…

Not: Bankalar ve finans kurumları, sadece pazarlama amaçlı değil risk kontrol amaçlı da segmentasyon yaparlar.

 

“Marjinal kâr, kâr değildir”

Bu cümleyi, doktora dersleri sırasında Sayın Ege Cansen ‘den dinlemiştim.

Muhtemelen internet’in bu kadar yaygın olmadığı dönemde, gazetede de yazmıştır. Yenilerde aradım, bulamadım. Bir yerlerde kayıtlı olması için yazmak istedim.

    Verdiği örnek şöyleydi:

    30 – 35 yıl önce Gazanfer Bilge Otobüsleri Firması vardı. İstanbul – Ankara arasında her saat başında sefer kaldırırlardı. Zamanla sıklaştı… Her yarım saatte bir… Giderek her 15 dakikada bir… Sonra her 10 dakikada bir…

    Otobüsler firmaya değil, şoförlere aitti. Gidip Gazanfer Bilge şirketi’ne yazılıyorlar. Yazıhane’nin sattığı her bilet için para ödüyorlar.

    Yoldan topladıkları ördekler için ise, yazıhaneye para ödemiyor, tüm para cebe kalıyor (İşte size marjinal kâr).

    Yoldan binenler de bunu bildikleri için pazarlık ediyorlar. Otobüs şoförü, “ne toplarsam kârdır” diye düşünüyor. Oysa yolcunun aklından da, “bu otobüs ile anlaşamazsam, sonraki zaten 10 dakika içinde gelir” diye geçiyor.

    Benim de aşk-meşk uğruna her hafta sonu İstanbul’a geldiğim yıllar. (Yakından şahidim tüm olanlara…)

    İstanbul – Ankara arası bugünün parası ile 15 – 20 liraya kadar düştü. Kimse yazıhaneye gitmemeye başladı. Herkes yolda bekliyordu…

    Sonuçta hem Gazanfer Bilge Firması ortadan kalktı, hem de otobüs sahibi şoförler zarar etti.

    Sadece marjinal kâr üzerine giderseniz kâr edemezsiniz. Önce yatırımlarınızı geri almaya odaklanmalısınız. Sonra “marjinal” düşünün…

     

     

    Ters köşeye düşürüldüm

    Bana ait GSM hatlarından birini kızım kullanıyordu. Nedenini yazmıştım.

    Kızım iPhone 3GS 16 GB almak istedi. Turkcell’in 2 koşulu varmış.

    • 8 aydan beri hattı kullanıyor olması
    • Hiç borcu olmaması

    Mağazada “borcumuz olduğunu” öğrendik. Geçen ayın parası yatmamıştı.

    GSM firması ile bazılarını sitemde yazdığım sorunlar yaşayan biri olarak kıyameti kopardım. Platin müşteri olmanın tüm nazını yaptım.

    Bu arada Friendfeed’de ve Facebook’ta da şikayetimi (kısa da olsa) belirttim.

    Sonra öğrendim ki bu sefer, hata Turkcell’de değil bankada imiş. Kredi kartlarını değiştiriyorlar. Başka bir bankanın markasını kullanmak için. Bu arada benim (ödeme talimatım olan) kartımı da değiştirmişler.

    O bankada, kart iptal edildiğinde müşteri mağduriyetini azaltmak için bir sürü yöntem geliştirmiş, müşterileri uyaracak mesajlar yazdırmış, çağrı merkezi script’leri bile hazırlatmıştım.

    Bu nedenle “hata bankanızda” denildiğinde, “suçu başkasının üstüne atmayın” diye, daha da sert çıkışmıştım Turkcell çağrı merkezine…

    İlginç tarafı: Bankayı aradığımda öğrenemedim. “Talimatı Turkcell’e vermişseniz, hata onlardadır” dediler. Kart iptalinden dolayı olabileceğini ben buldum, kendilerine doğrulattım. (Neyse ki sistemlerin nasıl çalıştığını biliyorum.)

    “Biz ayrıca bilgi vermiyoruz” deyiverdiler. “Yeni yönetimin bakış açısı” desem, ayrıldığı yeri suçlamak doğru değil. Geçiş dönemi sancısı diyelim…

     

    Biliyorsunuz, müşteri olduğum yerler hakkında şikayetlerimi pek yazmıyorum. Ama Turkcell’i sosyal ağlarda suçladığım için yazdım bu yazıyı. Haksızlık yapmış olmamak için.

    Bankaya gelince; 4 tane ek kartım var o bankada…  Ailecek… Zamanla hepsini iptal edeceğim. Şubeden memnun olduğum için, benimle ilgilenen müşteri temsilcisi orada olduğu sürece onlarla ilişkim sürecek.

    “Nerede müşteri tekilliği” derseniz… Derse gelsinler, anlatayım.

    “İnsan kendi yarattığı ürünleri gözardı edebilir mi?” diye soran arkadaşlarıma da selam olsun. O artık benim yarattığım ürün değil.

     

    Not:

    Öncelikle TRCELL’in “bu ayki telefon bedeliniz için bankanızdan 4455 xxxx xxxx 0123 no’lu kartınıza onay alamadık” diye uyarması gerekirdi. Böylece:

    1 – iPhone 3GS 16 GB almak istediğimiz mağazada sorun yaşamazdık,

    2 – TRCELL’i suçlamazdık.

    3 – Önlemini daha önce alırdık.

     

    Banka tarafında ise, biraz daha karmaşık olmakla birlikte yapılabilir işlemler şöyle. (Fortis IT ekibi ile öyle projeler yaptım ki, becerilerini iyi biliyorum. )

    1 – İptal edilecek olan kart daha önceki ayda tekrarlanan işlemler için kullanılmış mı? –> Bu sayede mail-order için talimat olup olmadığı anlaşılır.

    2 – Eğer varsa, müşteriye ayrıca e-posta ve SMS mesajı gönderilir. Belli aralıklarla gönderilmesi sayesinde müşteride algı sağlanır. (Belki, Platinum müşteriler dış arama ile de aranabilir.)

    3 – Bu mesajlarda, “müşterilere Turkcell’de bulunan talimatlarını iptal edip, bankadan “otomatik ödeme” talimatı verme teklifi” sunulur.

     

    Böylece “Hem müşteriler kart değişimi gibi nedenler dolayısıyla mağduriyete uğramaz, hem de banka müşterisi yeni bir hizmet sunup bankayla daha çok irtibat kurmasını sağlayarak karlılığını arttırmış olur.”

     

    Burada “kimin müşterisi” sorunundan çok (her ikisinin de müşterisi) kimin yanlışı kimi yaralıyor sorunu var.

    Bu konu üzerine eğilmek gerektiğinde aynı fikirdeyim. “Müşteri tecrübesi yönetimi” açısından büyük ders…

     

    2009 CRM Pazarı Ödülleri

    CRM’in önde gelen yayını CRM Magazine, 2009 CRM Pazarı Ödülleri’ni 24 Ağustos 2009’da açıkladı. 1

    CRM Magazine’in baş editörü David Myron “Zorlayan ekonomide rekabeti sürdürmek için, şirketler müşteri ilişkilerini yenilikçi yollarla geliştirmeli. 2009 yılı CRM Pazarı Ödülleri’ni alanlar da bunu yapmışlardır” demiş.

    Bu listeye göre kazananlar şöyle:

    • Kurumsal işletmelerde CRM (Enterprise Suite CRM): Salesforce.com
    • Orta ölçekli işletmelerde CRM (Midmarket Suite CRM): Salesforce.com
    • Küçük işletmelerde CRM (Small-Business Suite CRM):  Salesforce.com
    • Satış Gücü Otomasyonu (Sales Force Automation): Salesforce.com
    • Teşvik Yönetimi (Incentive Management): Xactly
    • Pazarlama Çözümleri (Marketing Solutions): SAS Institute
    • İş zekası (Business Intelligence): IBM’s Cognos Software
    • Veri kalitesi (Data Quality): SAS Institute’s DataFlux
    • Açık Kaynak CRM (Open-Source CRM): SugarCRM
    • Danışmanlık (Consultancies): Deloitte

    Her kategoride, kazananı yakından takip edenler ve gelecekte dikkate alınması gerekenleri de görebilirsiniz. 

    Dergi, CRM topluluğunun 8 üyesini, 2009’un Etkileyici Liderleri olarak açıklamış. Aralarında, hepinizin bildiği Guy Kawasaki de bulunuyor.

    2009’un Yükselen Yıldızları içinde Facebook ve Google da yer alıyor.

    Dergi, en başarılı 4 müşteri uygulamasını da ödüllendirmiş.