Network etkisi

Bazı müşteriler önemlidir. Çok verimlidir, sadıktır, yaşam boyu değeri yüksektir, sizi iyi tanıtıyordur, cirosu büyüktür…

Bazı müşteriler, en önemli kurumsal müşterilerinizin Genel Müdürü veya Satınalma Müdürüdür. Sizinle bire bir ilişkisi verimli olmayabilir. Ama kurumları adına karar veriyorlardır. Onlar da önemlidir.

Bazı müşteriler ise en önemli kurumsal müşterilerinizin Genel Müdürü veya Satınalma Müdürünün şımarık kızı veya yeğenidir. Onlar daha da önemlidir.

Eskiden “hamili kart yakınımdır” deniyordu adına. Şimdi daha bilimsel görünen (biraz da ecnebice) bir deyim kullanıyoruz: Network etkisi

 

Teknolojinin pazarlanması

“Teknoloji’de liderlik” yazısının Friendfeed’deki takipçilerinden biri

  • “Önemli nokta şu: teknoloji veya internet firması değilseniz, örneğin banka, perakende, vb. sektörde iseniz, ilk olmak değil doğru takipçi olmak işe yarıyor.” demiştiniz. Peki teknoloji firmaları ilk veya takipçi olacak firmalara ürünlerini nasıl beğendirebilirler veya gereken güveni vermeye çalışırken nasıl adımlar atmalılar sizce?”

diye sormuş.

“Danışmanlık yaptığınızı ve bu tür tavsiyeleri mesleğinizin parçası olarak verdiğinizin farkındayım, ancak kendi çapında teknoloji geliştiren bir öğrenci grubunun meraklı üyesi olarak bu soruyu sormak istedim.” diye de alçak gönüllülükle eklemiş.

Sorunun kısa yanıtı şöyle: “Müşterinize nereden kar edeceğini açık ve net biçimde ortaya koymalısınız. “Teknolojide lider olun” gibilerden “imaj” muhabbetleri artık kimseyi etkilemiyor. Hele ki krizin uzun süreceğini düşünürsek, somut olarak parasal kazanç göstermelisiniz. Yatırımın ne kadar zamanda geri döndüğünü anlatmalısınız.”

Bir örnek ile somutlaştırayım. Perakende ve teknoloji ilişkisini [1] – [2] – [3] ayrı yazılarda tartıştık. Perakende’de RFID’li çip uygulamalarını ilk okuduğumdan bu yana yıllar geçti.

Biliyor musunuz… Bu fikri  Sainsbury’s firmasına ilk sunanlar, müşteri, CRM, veri tabanı, zamanla davranışsal segmentasyon yapılması, vb…konulardan hiç konuşmamışlardır.

Hatırladığım kadarı ile bu projeyi satmaya çalışanlar Sainsbury’s için 2 önemli konudan bahsetmişlerdi.

  1. Süpermarkete ürünleri yerleştirdikten sonra arka kapıdan yapılan çıkışlar. Kullanım süresi geçti, doğru koşullarda saklanamadı, bozuldu gibi nedenlerle çıkarılan ve etraftaki esnafa aktarılan ürünler. Tüm Sainsbury’s mağazaları için yüz milyonlarca sterlin tutuyordu.
  2. Çıkıştaki kasalarda geçirilen zamanın azaltılması; hem sahanın daha verimli değerlendirilmesi, hem de eleman maliyetlerinin azaltılması…

Bunların ikisi de müşterinin (perakendecinin) hemen verimini ve yatırımın geri dönüş oranını hesaplayabileceği maddeler.

Söylemek gurur verici değil ama CRM ve benzeri çalışmalar, RFID çiplerin yan ürünü olarak firmalara sunulmuştur. Nasıl pişeceğini söyleyen kek, nasıl yıkanacağını anlatan gömlek, vb. ise artan maliyeti tüketicinin seve seve karşılamasını sağlamak için eklenen özelliklerdir.1

Özetle, artan müşteri memnuniyeti, izleme, çapraz satış, yukarı satış, vb. projenizin yan etkileri olarak belirtilir. Öncelikle kurumsal müşterinizin cebine doğrudan etki edecek faktörleri anlatmanız gerekir.

Siz, Nasreddin Hoca’nın dikenlerinin büyüyüp de koyun yünlerini yakalayacağına ve böylelikle borcun ödeneceğine inanabilirsiniz. Müşteriniz inanmaz.

 

Rahat batarsa…

Friendfeed’de gezinirken, Müge Cerman’ın eklediği bir bağlantı gördüm. Bir pazarlama blogu idi.

Konu müşteri memnuniyeti, sadakat, hizmet seviyesi, vb. olunca ilgimi çekiyor.

Yazar Rohit Bhargava kablolu TV hizmeti aldığı şirketten çok memnun olduğunu, sorun çıktığında hemen yardımcı olduklarını, ortalama bir bedel ödediğini, çağrı merkezini aradığında sorularına hemen yanıt aldığını söylüyor. Yani tüm sadakat ölçümlerine göre memnun müşteri olduğunu belirtiyor.

“Ama bir firma bana az farkla bile daha iyi fırsat sunarsa hemen değiştiririm” diye vurguluyor. Sonra da genelleme yapıyor. Bugünün pazarında, müşteri memnuniyeti sadakata neden olamaz iddiasında.

Hiç katılmıyorum. Bence fena yanılıyor.

Rahatlık ve güven, gözardı edilmeyecek unsurlardır. Herkesin tüm seçenekleri bildiği ve rahatca bir diğerine geçebileceği gerçeği ortada. Ne var ki, maceranın da bir bedeli oluyor.

Ürün daha iyi, fiyat daha ucuz görünebilir. İstediğiniz hizmeti alamadığınız gün, fikriniz değişir. Yeniden eski firmanıza dönerseniz, “avukat” statüsünde sadık oluverirsiniz.

Seçeneklerin artması, zamanınızı daha değerli kılıyor. Araştırmalar da bunu doğruluyor. 2006’da Purdue Universitesi (Müşteri Odaklı Kalite Merkezi) tarafından yapılmış bir araştırmaya göre müşteri kaybının en büyük nedenleri

  • Kötü müşteri deneyimi %68
  • Ürün özellikleri %17
  • Fiyat %10
  • Diğer %5

“Kötü hizmet tecrübesi” denildiğinde ise çoğunlukla çağrı merkezleri konu ediliyor:

  • Doğru insana ulaşamama %41
  • Esnek olunmaması %26
  • Kaba elemanlar %20
  • Yavaş yanıt alma %13

olarak belirtilmiş.

Yakında aynı sonuçları, e-ticaret’te de göreceğiz. “Bir çok sanal pazaryerine bakarım, ama bildiğimden ısmarlarım” diyenlerin sayısı da artacak.

Özetle, yazar fena yanılıyor. Müşteri tecrübesi sadakat için en önemli etmendir. Macera severler dışında…

 

 

Pes dedirten BES

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ilk ortaya  çıktığı aylardan beri üyesiyim. Yasaların elverdiği oranda verimli bir şekilde ödemelerimi de yapıyorum. Daha doğrusu, yapıyordum.

Eylül ayında işten ayrıldım. Artık profesyonel olarak çalışmıyorum.

Aralık ayında Bireysel Emeklilik şirketinden bir kağıt geldi:

Sayın Hami Uğur Özmen,

Yukarıda belirtilen XXX no’lu sözleşmenin 2008-12-11 tarihi itibarı ile otomatik katkı payı artış değişikliği aşağıda yazılı şekilde değiştirilmiştir. İş bu değişiklik Katılımcının / Katılımcı Nam ve Hesabına hareket eden kişinin değişiklik bildirim formundaki beyanı esas alınarak düzenlenmiştir.

Eski Hali : 500 YTL
Yeni Hali:  560 YTL

Kağıdın en alt satırında da 4 punto (görünmemek üzere yazılmış)  ile

“Ara verme kesintisi 12 ay boyunca katkı payı yatırılmaması durumunda uygulanır”

diye de bir cümle var.

Telefon ile aradım. 6 dakika sonra insan sesine ulaştım. Bir hanım ile konuştum.

  • Müşteri numaramı 3 kere söyledim (bu 1).
  • Ekrandan baktı. “512 no’lu sözleşmeniz…” diye cümleye başladı. Hemen düzelttim. “215 no’lu sözleşme” (bu 2).
  • Hangi isim ile hitap edeceğini sordu. “Uğur” diye belirttim. Arka arkaya birkaç kez Hami dedi (bu 3).

Anlaşılan yorgun bir eleman idi.

.

Aralık ayında otomatik katkı payı artış değişikliği yapılmasının nedeni BES sözleşmesini 2003 yılında, Aralık ayında yapılmış olması imiş.

“Artırma yönünde bir talebim olmadı, olamaz” diye anlattım. Eylül ayından beri çalışmadığımı söyledim.

Emeklilik sistemine dahil olduğum zamanki sözleşmemde de, söz konusu kesintinin olmadığını söyledim.

Gelin CRM açısından bakalım.

BES’den “verimli” yararlanmanın yasal koşulları var. Bu koşullar, asgari memur maaşına endekslidir. Benim ödemelerim de yıllardır bu endeks çerçevesinde oluşur.

BES’i bilen bir şirketin, artış yapmak için sözleşmenin yıldönümünü değil de verimlilik koşullarının değiştiği dönemi beklemesi gerekmez miydi?

BES ödemesi otomatik olarak maaş hesabımdan alınıyordu. Eylül ayında işten ayrıldım. Artık ödeme yapılmıyor. Yani, bırakın 500 YTL’yi 560 YTL’ye çıkarmayı, ödeme yapılmıyor.

“Ödemeniz düzgün devam ederken bir sorun mu oldu?” diye bir yazı gönderilmesi, hatta belki telefon ile aranılması gerekmez miydi? 1

Diyelim ki bu yazıyı aldım. Emeklilik şirketini aradım.

Mevcut (emekli + danışman) koşullarım için, bana bir öneri sunarak ilişkiyi olumlu şekilde devam ettirmeye çalışması gerekmez miydi?

Bunları telefonda konuşurken belirttim. Bir de buraya yazmamın nedeni şu: Dünyada en çok CRM yapan kurumların başında sigortalar ve BES şirketleri geliyor. İlişki uzadıkca şirket açısından daha verimli olduğundan ötürü. (Buna müşterinin yaşam boyu değeri diyoruz). Şimdi ben, yukarıda belirttiğim hizmeti vermeye hazır bir şirkete aktarmayı düşünmekteyim. Üstelik, hiç aklımda yokken aldığım bir yazı nedeniyle.

Biliyor musunuz, daha önce bir başka Aralık ayında yine “enflasyon oranında artış” yapmaya kalkışmışlardı. Bunları yine anlatmıştım. Şirket ders almayınca, çağrı merkezindeki kızımız ne yapsın.

Karmaşık analitik yapılardan vazgeçtik. CRM’in en basit uygulamalarını nasıl öğretebiliriz. Acaba diğer kulaklarına tıkaç mı taksak? Uçup gitmesini engeller miyiz?

 

Teknoloji perakendenin hizmetinde (2)

Daha önce yayınladığım Teknoloji perakendenin hizmetinde [1] isimli yazıda CRM ve CEM amaçlı olarak teknoloji kullanımından bahsetmiştim. Bu yazıda teknolojinin perakendecilik ile birlikte nasıl çalışacağı konusunda bazı örneklerden söz edeceğim.

Okuduğum (maalesef yerini hatırlamadığım için referans veremediğim) bir makalede “Perakende insanın kendisidir” diyordu.

Çip teknolojisi ucuzladıkça teknoloji daha fazla hayatımıza girecek. Şu örnek uygulamaların deneyleri 10 yıl önce yapıldı. Çiplerin ucuzlaması bekleniyor.

  • Hazır kek alıp eve geliyorsunuz. Fırına koyuyorsunuz. Fırındaki bilgisayar, kekin altındaki tepside bulunan çip ile anlaşıyor. Ne kadar sıcaklıkta ve kadar sürede pişeceğini bildiriyor. Fırın kendiliğinden bu sıcaklığa ayarlanıyor. Süre tamamlanınca da hem sıcaklığı kapatıyor, hem de size haber veriyor.
  • Gömlekleri çamaşır makinesine koyuyorsunuz. Makine gömleklerde bulunan çipler ile temasa geçiyor. Ses çıkartarak sizi yanına çağırıyor. Küçük ekranda “kırmızı gömleği çıkarmalısın. Diğer çamaşırları boyayabilir” yazıyor. Siz gerekeni yaptıktan sonra, makine optimum su sıcaklığı ve sabun ayarını kendisi hesaplıyor.
  • Yazar kasanın yanına geldiğinizde her ürünü teker teker arabadan çıkartıp kasaya dizmenize gerek kalmayacak. Tüm ürünlerdeki çipler ile yazarkasa size toplam bedeli ve dökümünü verecek.
  • Eğer “bu ürünü alırsanız şunu bu kadar ucuza alırsınız” gibi bir çapraz satış promosyonu varsa, market arabasındaki ekrandan sürekli bilgi verilecek. Arabaya promosyon ürünlerinden birini koyduğunuz takdirde, diğerini de alana kadar size kırmızı ışık ile hatırlatma yapacak.

Dediğim gibi, bu uygulamaların deneyleri yıllar önce yapıldı. Çip fiyatları ucuzlayınca hayatımıza iyice girecek.

Evin ihtiyaçlarını cep telefonumuza SMS ile bildiren, kullanım süresinin sonuna yaklaşan ürünleri hatırlatan buz dolapları hayal olmaktan çıkacak.

Elbette, hem hayatımız daha kolaylaşacak, hem de daha izlenebilir olacağız.

Belki o zaman siz de “CRM’e karşı omuz omuza” [2] dersiniz. Belli mi olur…

 

 

Müşteri = Sevgili

Bir eski iş arkadaşım, iş adamları topluluğuna CRM’i en rahat nasıl anlatabileceğini sordu. İşte yanıtım:

CRM’i anlatırken en kolay yollardan biri, müşterileri sevgili gibi anlatmaktır.

Çok sayıda müşteriniz (yani sevgiliniz) var. Bunların sayısını artırmak da istiyorsunuz. Ne yaparsınız?

Öncelikle her birinin nelerden hoşlandığını bilmeniz gerekir. Hangisi papatya sever, hangisi “illaki gül olacak” diye tutturur. Hangisi kır kahvesini, hangisi deniz kıyısında lüks lokantayı tercih eder. Hangi hediye hangisine güzel gelir de diğerini hiç mutlu etmez. Onları en ucuz yöntemlerle nasıl mutlu edeceğinizi öğrenirsiniz. Yanlışlarınızdan hemen ders alır, bir özür mesajı (bazen de hediyesi) sunuverirsiniz.

Onların her birine nasıl hitap edeceğinizi bilirsiniz. Kimine “canımmm”, kimine “balımm” dersiniz. Kimi “kraliçem” denilmekten hoşlanır, kimi “prensesim” denilmesine tav olur.

Kimi hangi saatte ve hangi kanaldan arayacağınızı öğrenirsiniz. Birinin cep telefonlarını ağabeyi denetliyordur; SMS kullanırken mesajınızı iyi ayarlamalısınız. Diğerinin iş yerinde e-postalar kontrol ediliyordur. Siz mesajınızı yanlış anlaşılmayacak biçimde vereceksiniz. Ama kanalların sınırlamalarını da gözeteceksiniz. Bir “iletişim tercihleri” yapısı kafanızda oluşur.

Sevgili sayısını artırmaya karar verdiniz. Ne yaparsınız. Size pahalı gelenleri, çok fazla zaman ve para harcamanıza neden olanları bırakır, onların yerine az zaman ve para harcatan 2 hatta 3 tane daha edinirsiniz.

Onları nerede bulacağınızı da öğrendiniz. Size ucuza mal olan sevgilileriniz nerelerden kazanılmış ise, onları hangi mesaj ile tavladıysanız, aynılarını kullanırsınız.

Sayı bu kadar artınca, her şeyi akılda tutmaktan vazgeçersiniz. Bu durumda onlar hakkında bir bilgi dosyası oluşturursunuz. Bu dosyaya, adlarını, özelliklerini, nelerden hoşlandıklarını, nelerden nefret ettiklerini, ne zaman ve nasıl aramanız gerektiğini, konuşmayı açmak için nelerden bahsedeceğinizi, vb. yazarsınız (bu dosya başkasının eline geçmesin).

İşte CRM tam budur. Her müşterinin kendisini tek sevgili sanmasını sağlamaktır.

  • Veri tabanı oluşturursunuz. Müşterinin özelliklerini, kullandığı ürünleri, kanalları kayıt altına alırsınız.
  • Müşteri iletişim tercihleri yapısı oluşturursunuz. Yanlış kişiye, yanlış mesajı, yanlış kanaldan vermezsiniz.
  • Verim analizi yaparsınız. Daha verimli müşterilere odaklanır, size para kaybettirenlerden kurtulmaya çalışırsınız. Onları terk ederken öylesine davranırsınız ki, onlar sizi terk etmiş gibi hissederler.
  • Yeni ve verimli müşterilerin nerelerde bulunduğunu, nasıl kazanıldığını eski müşterilerin bilgilerini kullanarak modellersiniz. Aynı şekilde ilişkinin daha uzun ve verimli sürmesi için yapmanız gerekenleri de mevcut ilişkilerinizi değerlendirerek öğrenirsiniz.
  • Veri tabanınızın başkasının eline geçmesi durumunda müşterilerinizin en verimli olanlarını kaybedeceğinizi de bilirsiniz.

Evet, CRM sadece budur.

Not:

Erdem Özşen, bir yazılım ve donanım firmasında çalışıyor. Başka bir okulda okuyor. CRM konulu tez hazırlamak istemiş.

Dersi benden alanlar için bile, CRM tezi hazırlamaya ilişkin kurallarım var. Başka okuldan olanlara genelde doğrudan katkım olmuyor. Ama Erdem’in çabası sayesinde buluştuk.[1] , [2]

Birkaç saat sohbet ettik. B2B iş yapan yazılım firmasında CRM için nasıl bir konu seçebileceğini belirledik. Bunun dışında doğrudan katkım olmadı. Üstüne tüm blog yazılarımı da okumuş.[3]

Tez savunmasına iyi çalışmış. Onlarca sayfa sunum hazırlamış. Ama öğretim üyeleri “15 dakikada anlat” demişler. O da önce “müşteri = sevgili” yazısındakileri sunmuş. Hocalar kahkahalarla gülmüşler. “Tamam, CRM’i anlamışsın” demişler.

Sonra da tezin ana konusunu sunmuş.

Tezi kabul edilmiş ve Yüksek Lisans mezunu olmuş. Yine buluştuk. Teşekkürlerini iletti.

Satış sırasında yaptıklarını da anlattı.

“Bazı müşteriler, bilgisayarı kapat ve sunum yapmadan kısaca CRM’i anlat diyorlar. Ben de müşteri = sevgili’yi anlatıyorum. Her seferinde beğeniyorlar.” dedi.

Hatta müşteriler, diğer şirketlerden memnun değilmiş. “Bize geliyorlar, kendileri CRM’in ne olduğu bilmiyor, bana CRM satmaya kalkıyor” diye de şikayet etmişler.[4] , [5]

Aklınızda olsun. Size de sorarlarsa, buradan okuyup söyleyin. Benden de bahsederseniz, sevinirim.