Parayla değil sırayla…

Televizyona konuşurken “Müşteri artık fiyat ile ilgilenmiyor. Hatta ilgilendiği konular arasında ilk 20’de bile değil.” demiştim. Bir öğrenci seyretmiş. Ve yaptığı çalışma için sormuş, “Elinizde 1. renk; 2. koku; 3. … şeklinde bir liste var mı?”

Yanıtım şöyle:

Müşterinin en çok ne ile ilgilendiği, ya da müşterinin önceliğini en çok alan konu, elbette sektörden sektöre değişiyor. Yani doğrudan “renk / koku / …” gibi bir sıralama yapmak mümkün değil. Örneğin Starbucks‘lar için yapılan araştırmada:

ABD’de
1 – Dükkanın içinin cazip atmosferi
2 – Huzur verici ortam
3 – Kahvenin tadı / kokusu
4 – Dükkanın temiz olması

ÇİN’de
1 – Giderken gülümseme ile “tekrar bekleriz” denilmesi
2 – Huzur verici ortam
3 – Kahvenin tadı / kokusu
4 – Dükkanın temiz olması
Fiyat, ABD’de 22′inci; gelirin daha düşük olduğu ÇİN’de ise 26′ıncı. (İlginç, değil mi?)

IKEA‘dan bahsedince fiyat daha yukarılara çıkıyor, daha önemseniyor (ama birinci değil).

Louis Vuitton‘da fiyatı kimse umursamıyor, çantanın markasının vereceği hava birinci geliyor. Bu nedenle Louis Vuitton satın almak çantanın havasından yararlananları, zaten meşhur olanlardan çok daha fazla mutlu ediyor.

(Yukarıdaki bilgiler çoğunlukla G-CEM‘in Sampson Lee liderliğindeki çalışmalarının sonuçlarıdır.)

Akaryakıt söz konusu olduğunda marka ve yol üstünde olması, müşteri için en önemli etmenler.

Diğer yandan aynı sektörde bile, markaya (veya firmaya) bağlı olarak değişiyor. Banka seçiminde en önemli faktör ya “maaş ödemesinin yapıldığı banka” ya da “evime – işyerime en yakın banka” oluyor. Bazan personel en önemli etmen… Personel değişince, müşteri de bankasını değiştiriyor. Benim bankacılık yıllarımda gördüğüm araştırma sonuçlarında da fiyat hiç ilk sıralarda çıkmazdı.

Özetle 1. renk; 2. koku; 3. … şeklinde bir sıralama maalesef yok .

 

Çağrı merkezi sürecinde farklılık

Friendfeed’de Devletşah‘ın Garanti Bankası çağrı merkezi’nden şikayetçi olduğunu okudum.1 Çağrı Merkezleri ve müşteriye yaşattıkları tecrübeler konusunda birkaç yazı yazmıştım.

Teknolojik olarak çeşitli alt-yapıları bir araya getirmenin zor olduğunu söyleyenler vardı. Onları haklı bulmadım. Gördüğüm çok ileri örneklerden söz ettim.

İspanya’daki çağrı merkezi’nde Katalanca, Baskca ve İspanyolca konuşanlar için ayrı ekipler ve ekranlar vardı. Müşterinin bankacılık bilgi düzeyine göre, ekranlardaki konuşma metinleri basit – orta – ileri düzeye geçebiliyordu. CRM’de süreç yönetimi yazısında bu durumdan bahsediliyor.2

Müşteri ile tüm temaslar, kronolojik olarak kayıtlıydı. Eğer müşteri “Bana gelen, kırmızı çerçeveli bir e-mail mesajı vardı ya…” derse, çağrı merkezi elemanının onu bulması bile birkaç saniye alıyordu.

Müşteri şikayetini söylediğinde çağrı merkezi elemanı çözümleyemezse, bir üst yetkiliye aktarır. Çoğunlukla, aynı şikayeti bir kaç kez tekrarlamak zorunda kalırsınız. Giderek sinirlenirsiniz. Gördüğüm örnekte tasarımcılar, “müşterinin şikayeti tekrarlamasını önlemeye” çalışmışlardı.

Süreçler ve tasarım bu boyuta ulaşınca, müşteri memnuniyeti de artıyor.

İşte farklılığın vurgulanması gereken bir “temas noktası” daha… İlkinin internet olduğundan başka bir yazıda bahsediliyor.3 Diyelim ki bir bankanın çağrı merkezine gözleriniz kapalı olarak girdiniz. Bankanın adını duymuyorsunuz. Ama onun dışındaki tüm konuşmaları duyuyorsunuz. “Burası, XXX Bankası’nın çağrı merkezi” diyebilir misiniz?

Aynı durum, her sektördeki çağrı merkezleri için geçerli… Süpermarket, telekom, banka, tekno-ürünler ve diğerleri…

İçeriden dinlediğimizde “Burası xxx” diyebileceğimiz kadar anlamlı farklılık varsa, o kurum müşterisine “markalı tecrübe” sunuyor demektir. (Müşteri tecrübesinin farklılaştırılmasına G-CEM‘in kurucusu Sampson Lee “markalı tecrübe”  -branded experience- adını veriyor)4 5 6

Biri, çağrı merkezine gözleri kapalı girdiği zaman farklılık hissetmezse, müşteri tecrübesinde de farklılık yaratılamaz.7

Zaten marka olmak demek, farklı olmak demek değil midir? Müşteri ile ilişkinizde farklılaşmayıp nerede farklılaşabilirsiniz ki?

 

Shop & Miles zorunluğu…

Garanti Bankası 3 sene öncesine göre 4 katı bedel ödeyerek ihaleyi kazandı. Gazetelerde okudunuz. Aşağıda konuyu başka bir açıdan inceleyeceğiz.

Sadakat konusunun büyük ustası Fred Reicheld’in kitabında okumuştum. “En çok kullanığınız kredi kartını düşünün. “Hiç puan vermese bu kartı hemen bırakırım” der misiniz?” diye anket yapılmış. “EVET bırakırım” diyenlerin oranı İngiltere’de %15 – 20 arasında.

Ben de toplantılarda konuşmacı olarak sahneye çıktığımda aynı soruyu soruyorum. Oran İngiltere ile aynı çıkıyor.

Kartını terk edeceğini söyleyenlere ikinci soru geliyor: “Kartınızı neden bırakırsınız?” Yanıtlar çok öğretici: Terk edilenlerin büyük çoğunluğu uçuş mili + uçuş puanı veren kredi kartları… Çünkü müşteriye başka bir değer önermiyorlar.  Puan yoksa, kart da yok…

Bu yüzden “zorunluk” diyorum.

İlk yayınlanma tarihi 4 Eylül 2008

 

Tecrübe ne zaman başlıyor

”Müşteri tecrübesi”ne ilişkin yazılarda, daha kafada kurgulama anından başlayarak, her temas noktasının ve her alt sürecin müşteride bir izlenim yaratacağını söylüyoruz. Bu izlenimlerin tamamına “müşteri tecrübesi” diyoruz.

Birçok hava yolu için müşteri ile ilk temas, sanki havaalanında, check-in sırasında başlıyor gibi görünüyor. Oysa birbirleri ile gerçekten rekabet ettikleri yer internet. Önce orada araştırma yapıyorum. Mümkün olduğunca fazla ayrıntıyı (üstelik kolaylıkla) orada bulmak istiyorum. Havaalanına geldiğimde, beklentilerimin çoğu şekillenmiş, ana kararlarımın hemen hepsi çoktaaan verilmiş oluyor.

Şöyle bir olay dinledim.

Çok uçan biri, rezervasyon yapmadan önce uçak modellerini öğrenmek istiyor. Kendi fiziksel özellikleri ve bazı anıları nedeniyle, belli modelleri tercih ediyor. İnternet’te bu bilgi, ancak bileti satın aldıktan sonra, yer rezervasyonu yapmak için var. Daha öncesinde yer almıyor.

Kendisine en uygun 2 – 3 uçak saatini belirledikten sonra, şirketleri birer birer telefon ile arıyor ve modeli soruyor.

Çağrı Merkezi ekranları da müşterinin gördüğü ekranlardan üretildiği için (ki ekonomik nedenlerle bu yaklaşımın haklılığı açıklanabilir) yanıt alamıyor.

Önce sorunun kolay kısmını çözelim. Havayolları, aralarındaki rekabetin internet’te yer ararken başladığını anlamaları gerek. Marka farkındalığı yaratmak için ilk “eşik” internet. Bazan her şey orada başlayıp, neredeyse orada bitiyor. Uçuş, işin “zorunlu hareketi”. Zaten uçağın içinde, bir sonraki uçuş için karar değişikliğine neden olacak kadar önemli bir müşteri tecrübesi farkı yaratmıyorlar.

Internet’i kotarsınlar. Çağrı Merkezi süreçlerini ancak daha sonra çözebilirler.

 

 

Dükkanda ne satmalı?

İstanbul – Nişantaşı’nda, Ankara – Tunalı Hilmi Caddesi’nde, veya Türkiye’de her hangi bir şehrin işlek bir caddesinde dükkanınız olsa… “O dükkanda ne satsak daha fazla verim alırız?” diye düşünseniz… Yanlış yatırım yapmanın ağır maliyetini biliyorsunuz. Dükkanı kapatırsınız, belki de iflas…

Bu sorunun doğru yanıtı için ne kadar ödemeye hazırsınız? Muhtemelen oldukça yüksektir. Hele bu devirde, sınama – yanılma yapmanın giderek imkansızlaştığı ortamda… Doğru yanıt için ne kadar ödeyeceğinizi bilemem. Ama sizi doğru sonuca götürecek verilerin kimde olduğunu söyleyebilirim: Bankalar…

Bu sorunun yanıtına sizi ulaştıracak en doğru veri bankalarda.

Ülkemizde kredi kartı 1970’lerden beri var. 1988’den beri, büyük bankalar da pazara girdi. Dolayısıyla, kredi kartı ile alışveriş 20 yıldan beri var ve sürekli artıyor. Taksitli satışlar da kredi kartı ile yapılmaya başlandığından beri turizm, beyaz eşya, mobilya gibi yüksek bedelli alışverişler de kredi kartı ile yapılıyor. (Bu noktada bir “aferin” hak ettiğimi düşünüyorum)

Alışverişin yoğun olduğu caddelerde hangi dükkanda ne gibi ürünler satıldığı, hangi sıklıkta el değiştirdiği, hangi mevsimde çok veya az sattığı… Kısacası ciro ve sektör ile ilgili veri bankada var. Hem de yirmi yıldan beri. Bankanın pazar payı ile oranlayınca, toplam ciro bulunabilir. Bu veriler kullanılarak hangi caddede hangi konularda mağaza açılırsa daha verimli olacağı modellenebilir. Bir de dış verilerle desteklenirse, hangi hava durumunda, hangi sektörde cironun nasıl bir seyir izlediği bile bulunabilir.

Hiçbir pazar araştırma şirketi, doğruya bu kadar yakın yanıtı veremez. Hayal bu ya, bankalar bu amaçla şirketler kursalar, müşterilerinin verilerini hiç açıklamadan (Bankalar Yasası’ndaki müşteri verisi gizliliği kuralına aykırı davranmadan) size doğruya en yakın yanıtı verebilirler. Siz de doğru bilginin ederi neyse, ödersiniz.

 

Not: Aslı Ulusoy Yıldız’dan

Yapı Kredi Bankası’nın bir müşterisi kendisine verilen raporun derinliklerinde gezerken mağazasının bulunmadığı bir ilden başka bir ildeki mağazasına ciddi müşteri gelmeye başladığını farkedip, ilgili ilde mağaza açma kararı almış.

Bu mağazanın performansından çok memnun olduğu için de “katkılarından ötürü” Banka’ya teşekkür etmiş.

Bunun haricinde bankaların elindeki çok önemli bilgilerden biri de son günlerin çok “in” konularından olan Alışveriş Merkezlerine ait bilgiler. Tüm markaların ortak şikayet konusu her yerde her gün bir yenisi açılan Alışveriş Merkezleri. Kiralar pahalı, mağaza açsanız bir dert, orada bulunmasanız olmuyor. Cadde mağazasına benzemez, işleten son derece önemli vs. vs.

Oysa birçok banka Alışveriş Merkezlerini ve Yoğun Alışveriş Bölgelerini sistemlerinde tanımlar ve izleyebilir durumdadır. İsteyene buraların performansı ile ilgili ciddi raporlar sunulabilmektedir. İş ki birileri, sizin de dediğiniz gibi, bilgiyi nereden isteyeceğini ve aldığında neresine nasıl bakacağını bilsin.