Pazarlamanın ikiz kardeşi: Teknoloji

1978 senesinden beri çalışıyorum. 1981 yılında İşletmecilik Bölümü’nden mezun oldum. Bir şirkette pazarlama departmanında çalışmaya başladım. İşe girdiğimde bilgisayarlar çoğunlukla muhasebe departmanlarında bulunurdu.

30 yılı geçen iş hayatım boyunca ekranların masalara yayılmasına (en son pazarlamaya gelişine) şahit oldum.

Perakende bankacılık alanında projeler yaptım.1 İlk taksitli kartları çıkardım.2 Puan kataloglarını ortadan kaldırıp sanal mağazalardan alış verişe yönlendirdim… Küçüklü büyüklü yüzlerce projenin “ticari” sorumlusu oldum. Yüzlerce IT’ci tanıdım.

Çalıştığım hemen tüm şirketlerde “IT ile en iyi çalışan ticari kişi” diye sıfatlandırıldım. IT ekipleri diğer ticari birimlere, “Nasıl çalışmayı tercih ettiğimizi gidin Uğur’a sorun.” dediler.  Hatta bazı toplantılarda işe yeni girmiş arkadaşlar beni IT ekibinden zannettiler.

Yüzlerce IT’ci tanıdım ama…

Hayata geçirmeyi umduğum projeyi sonuna kadar dinleyen, dinledikten sonra mevcut koşullarla en etkin ne yapılabileceğini bilen ve söyleyen, “İstediğin projenin şurasını öyle değil de böyle yaparsak, şu kadar zamanda hayata geçer. Eğer %100’ünü istersen onun 6 katı zaman alır. Bu şekilde hayata geçirip kalanını sonra tamamlayalım mı?” diye sorabilen sadece 8 – 10 tane IT’ci sayabilirim.

Geri kalanları için şu fıkrayı düşünürüm.

Adamın biri çölde gezerken ayağına bir lamba takılmış. Açmış, içinden cin çıkmış. Cin demiş ki, “Benden bir dilek dileyebilirsin. Ama dikkat et. Ben çoğunlukla yanlış anladığım için bu lambaya hapsettiler. Bu nedenle yanlış anlaşılmayacak birşeyler iste.”

Adam “Karım ile kaynanamı bir daha hiç görmeyeyim.” demiş. Cin adamı hemen kör etmiş. “Dilek hakkın bitti” demiş.

Adam yalvarmış: Beni kör ettin. Bari bir dilek daha isteyeyim. Cin yalvarmaya dayanamamış, kabul etmiş. Adam “Madem körüm, cazibemi artırayım ki bu olumsuzluğu kapatabileyim.” diye düşünmüş. Dileğini söylemiş: Beni manken gibi yap.

Cin, adamı mağaza vitrinlerinde gördüğümüz taş manken haline getirmiş.

IT’cilerin birçoğu insanı hem kör, hem de taş ederler. Sonra da “Sen istemiştin.” derler. İş süreçlerinin otomatize olduğu, CRM gibi nedenlerle müşteri bilgileri ile büyük kazançlar sağlandığı bu dönemde biz (pazarlamacılar) artık IT ile çalışmayı öğrenmeliyiz.

Onlara da bizimle çalışmayı öğretecek bir eğitim yok mu?

Not:

Yazı ilk yayınlandığında gelen yorumlar (mavi ile işaretli) ve yanıtlarım aşağıdadır:

Temel sorun genelde IT’cilerin gerekli donanıma sahip olamamalarından kaynaklanıyor.” Benim de söylemeye çalıştığım bu idi. Bir yorumcu eklemiş “Tabiri caizse Türk işi yürümek” diye… Evet. İstisna olarak belirttiğim 8 – 10 IT’cinin yarısına yakını ya ABD’den diplomalı idi ya da yabancı şirketler ile ve yabancı ülkelerde görev yapmışlardı. Demek ki Türkiye’de IT eğitiminde ciddi sorunlar var.

Bir IT’ci hizmet ettiği iç ve/veya dış müşterisini anlamak zorundadır. Birlikte çalışmak ve müşteriyi anlamak bir “yeterlik” sorunudur.

Herkes her halükarda bildiği işi yapmalı.” İyi de IT’cinin işi ne? Finansmancının, muhasebecinin, operasyoncunun, satın almacının, pazarlamacının işlerini hızlı ve zamanında yapmasını sağlamak, etkinliği artırmak değil mi?

Gerçek bir örnek vereyim. Türkiye’nin ilk taksitli kartı olan “Taksitcard”ın alt yapısın tasarladım. Sonra tüm yan ayrıntıları oluşturuyorduk. IT ekibindeki bir arkadaş, muhasebe yapısının nasıl çalışacağını söyledi. Ben “Muhasebe müdürünü toplantıya çağıralım.” dedim. IT’ci arkadaş “İstersen çağır ama banka içi muhasebe derslerini, o gelemediği zaman ben veririm” dedi. Sordum, doğruydu. İşte bahsettiğim 8 – 10 istisna IT’ciden biri.

İstersek örnekler çok. IT’nin devleri (Microsoft, Oracle, SAS, SAP…) “iş hayatını kolaylaştırdığı için” devleşti. Yoksa ERP yazılımları IT’cilerin kendi aralarında beyin fırtınası yapmaları için yapılmadı. Şirket içi ve şirketler arası ticari işleri daha hızlı ve ucuz çözdüğü için yapıldı. (Dikkat burada muhasebe var, mal sevkiyatı var, finansman var, pazarlama var… Yani sadece IT yok.)

Technical Marketing Manager pozisyonu yanına, Technical Accounting Manager, Technical Lojistics Manager, Technical Purchasing Manager gibi pozisyonlar oluşturmalı mıyız? Yanıtımız HAYIR ise, şöyle düşünelim. Eğer IT’ci (yukarıdaki muhasebe örneğinde olduğu gibi) yaptığı işi biliyorsa, bu pozisyonlara gerek yok.

IT’ci yalnız adam olmayı sever” denilmiş. Oğlumun bir isim babası da IT’ci. O da istisnalardan. “Yalnız” hiç değil. Her zaman sosyal ve çözümcü bir yaklaşımı var. Müşterisini anlamaya ve daha iyisini yapmaya çaba sarf ettiği için Türkiye’nin en büyük firmaları onun yazılımlarını kullanıyor. Mesleğinin getirileri ile yüklü bir varlık edinmiş oldu.

 

CRM pazarı büyümeye devam ediyor

9 Temmuz 2008 tarihinde Stuart Lauchlan tarafından mycustomer.com’da yazılan manşet haber/yorum şöyleydi:1

Gartner ve AMR Araştırma’ya göre, CRM pazarı büyümeye devam ediyor 2 3 4

Birçok ülkede, özellikle ABD’de ciddi ekonomik sıkıntılar var. Ama CRM donanım ve yazılım pazarı büyümeyi sürdürüyor. Bu yazıda yüzdelere ve milyon dolarlara girmeyeceğim. Merak ederseniz, kendiniz okursunuz.

Burada değinmek istediğim konular şunlar. Gartner’ın araştırma direktörü Sharon Mertz demiş ki:5

  • ABD (%53) ve Batı Avrupa (%32) yatırımlarda başı çekiyor. Ama büyüyen (Orta Doğu, Afrika, Doğu Avrupa) pazarlarda CRM yazılımları 2006’ya oranla %40’dan fazla büyüme göstermiş.
  • “CRM satıcıları şirketlerin kendi müşterileri için optimum terübeyi yaratmasını sağlayacak ürün, hizmet ve sözleşmeler sunmaya odaklanmalı”  (Bence, Sharon Mertz “CRM satıcıları da CRM yapsa iyi olacak” demek istemiş )
  • Öncelikler on-line topluluklar, işgücü optimizasyonu, analitik, çok kanallı kampanya yönetimi ve pazarlama kaynakları yönetimi. (“CRM kaynakların etkin kullanılmasıdır” demiştim ya… İşte ispatı…)6
  • Kurumlar, başarılı CRM stratejileri ile sosyal ağların gücünü proaktif olarak yönlendirmelerine yardımcı olacak teknoloji ve hizmetleri sağlayan satıcıları arıyorlar. (Diyorum ki, sosyal ağların gücünü,  CRM sistemlerine aktaracak yazılımlar moda olacak. “Kim, kiminle ilişkide” sorusunun yanıtı, CRM sistemlerine aktarılacak.  Sosyal ağ siteleri, kendileri ile entegre olmak isteyen büyük CRM satıcılarından epey para toplayacak. Yakında CRM’de iddialı bir şirketin (Oracle, SAP veya bir rakiplerinin) Facebook’u satın aldığını veya  Facebook entegrasyonu araçlarını satmaya başladığını duyarız.)

AMR Araştırma da büyümeyi ilginç buluyor. “Dot com boom’dan beri en hızlı büyüme 2007’de gerçekleşti” diyor. AMR Research’ün Araştırma Direktörü Roy Bois diyor ki:

  • Ekonomik koşullar ne olursa olsun, müşteri odaklılık ve müşteri tecrübesi yönetimi konusundaki evrensel trend, müşteri yönetimi yatırımlarını ateşlemeye devam edecek.
  • Bazı kategoriler, örneğin pazarlama analitiği, gelecekteki talep ve promosyon ve kampanyaların etkileri konusunda daha iyi görüş sağlayarak müşteri davranışının öngörülmesi, zorlayıcı ekonomilerde daha önemli olmaya başlıyor. (Bence: (1) Evet, gelişen ülkelerdeki rekabetçi ortam, daha etkin kaynak kullanımı gerektiriyor.  (2) Buna rağmen, bu cümle “CRM eşittir analitik” anlamına gelmiyor. Dikkat, sadece analitik’e yönelenler “müşteri tecrübesi” kavramını atlayabiliyor)
  • Eğer başarı oranları artmazsa ve sahip olma maliyetleri düşmezse, kurumlar CRM yatırımlarını anlamlı bulmayacak, özellikle bütçeler daralmaya başlayınca… (Benim yorumum: dot com boom’dan önce de CRM yatırımları başını alıp gitmişti. Sonra da %70’lere ulaşan başarısız çalışmalara şahit olduk. Tekrarlanıyor galiba… Satıcılar müşterilerini başarısızlığa sürüklüyorlar, gibi geliyor bana)

 

Koşulsuz müşteri mutluluğu

CRM ile karşılaştırılan bazı kavramlar vardır. “Koşulsuz müşteri mutluluğu” ve “Müşteri daima haklıdır.” sözlerinin CRM’in gereği olduğu sanılır.

Yanlıştır. CRM kesinlikle her müşteriye eşit davranmayı önermez. (CRM ile “Toplam Kalite Yönetimi” ve “6 Sigma” ilişkisine başka bir yazıda değineceğim) CRM, “hak edilen hizmet seviyesini sunmak” iddiasındadır.

Bir seminerde otomobil firması adına sunum yapan kişiye sordum. “Koşulsuz müşteri mutluluğu” mu, “hak edilen hizmet seviyesini sunmak” mı? diye. Bu konuda benimle aynı fikirdeydi. Bunun üzerine dinleyicilerden biri “Hak edilen hizmet düzeyi de ne demek oluyor? Sizden otomobil alan herkes en iyi şekilde hizmet görmeyi hak etmiyor mu?” diye sordu.

Konuşmacı, “her müşterinin zaten rakiplerden daha yüksek kalitede olan standart hizmeti aldığını (bu kısmı jenerik); ancak bazı müşterilerin fazladan onurlandırıldığını” anlattı. “Test sürüşü günü düzenlendiğinde otomobilini bizden almış olan milyonlarca müşteriyi davet edemeyiz. Amacımız, kısıtlı kaynakları en etkin şekilde kullanmaktır.” dedi.

İşte CRM’i anlatan cümle budur. “Kısıtlı kaynakları en etkin şekilde kullanmak.” Özetle, CRM “koşulsuz müşteri mutluluğu” değil “adamına göre muamele”dir.

Not:

“Adamına göre muamele”nin ön koşulu, müşterinin yaşam boyu değerinin yüksekliğidir. Yani, bugünkü karlılığı değil, şirketimiz ile ilişkisi sürdüğü sürece bize kazandırdıklarıdır.

Bu durumda zenginlikten başka değerler de ortaya çıkıyor. Bloguna yazdığı birkaç satır ile bize müşteri kazandırabilecek (veya kaybettirebilecek) kişiler de “değerli” oluveriyor.

Resim şuradan alıntıdır

“Müşterinin yaşam boyu değeri”ne dayalı hizmet konusunda çok güzel bir örneği, Berlin Sadakat Konferansı yazısında, Lufthansa’nın bir uygulamasında bulabilirsiniz.

Özetle, “hak edilen hizmet düzeyi” kavramı, sosyal ağlardaki kanaat liderlerini değerli kılıyor. Gün sizin gününüz.