
Makale Özeti
STK'larda CRM konusunda çok beğendiğim bu yazıyı, Ece Ünver'in izniyle paylaşıyorum.- 1 - Scoot Harrison'un Mackenzi'ye teşekkür videosu
- 2 - Söz konusu iletişim olunca
İlgili Bağlantılar
Ben olsam dilbilgisi kitaplarındaki tekil şahıs zamirlerini şu sıraya göre düzenlerdim.
Sen, ben, o!
Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça.
Behçet Necatigil
Bir kadın için yazılan bu şiiri okumak benim aklımda bambaşka yolların kapılarını açıyor. İş hayatında duyduğum en anlamlı öğüdü veren bir büyüğün “Müşterini sevgilin kadar iyi tanı.” tavsiyesi kulağıma küpedir her zaman. Tek fark, müşteriyle yer değiştiren bağışçı. Biz kaynak geliştirmeciler için önemli olan bağışçılarımızı nasıl bulacağımız, kendimize nasıl inandıracağımız ve uzun yıllar birlikte kalmaya ikna edip edemeyeceğimiz. İşte bu noktada, doğru yolu bulmak için Behçet Necatigil’in sözlerine bir kulak vermek gerekiyor. Çünkü STK/ Bağışçı ilişkisini tam da bu cümle anlatıyor; “Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça.”
Bu “senler” her yerde ve biz STK’ların varoluşu onların elinde. Oysa onlar bunu bilmiyor. Kendilerine ihtiyacımız olduğunu en az Necatigil kadar iyi anlatmamız gerekiyor ki birlikte bir yolculuğa çıkalım, anlamlı bir şeyler paylaşıp, mutlu sona varalım. Oysa anlatabilmenin yolu tanımaktan geçiyor. Peki biz bağışçılarımızı ne kadar tanıyoruz?
Bizi arayıp soran bağışçı zaman zaman fazla nazlı görünebilir gözümüze. Çünkü aslında biz sadece naz yapanlarla diyaloga giriyoruz çoğu zaman. Dönüp bize olan sevgilerini sorguladıkları bu anlarda “sana olan sevgimden şüphe etme, bak birlikte neler yaptık, önümüzde uzun bir hayat var, daha neler neler yapacağız. Yeter ki sen bu ilişkide kal.” diyerek onları telkin ediyoruz. Aslında onlar da bizi sevdikleri için, söylediğimiz sözler gerçekçiyse bizimle kalmaya devam ediyor. Bu, bağışçı ilişkilerinin en zorlu görünen ama aslında en kolay biçimi.
Oysa bir de tanımadıklarımız var. Birlikteliğimiz boyunca çok da soru sormadılar. Göz ucuyla bile baktığımızda onların ne kadar umursamaz olduklarını görebiliriz. Çünkü ona gönderdiğimiz e-postalara bakmaz, açtığımız telefonları cevaplamazlar.
Ona zaten ilgilenmeyeceğini bildiğimiz yollardan ulaşmaya çalışarak ömür tüketiriz. Sonra bir gün, tek bir sözüyle bırakıverir bizi. “Ama, ben sana mail atmıştım, telefon açmıştım.” desek ne fayda…
Maalesef, bağışçıyla iletişim sözkonusu olduğunda biz, sivil toplum kuruluşları çok işi olduğu için çocuğuna zaman ayıramayan ebeveynler gibiyiz.
Charity: Water ise bağışçılarla geliştirdiği ilişkiler konusunda her sivil toplum çalışanını kendine hayran bırakan bir kurum. Neden mi? Bir örnekle bakalım;
Charity: Water’in kurucusu Scoot Harisson, 6. yaş gününde Charity: Water’e bağışlamak üzere 300 Dolar kaynak yaratmaya çalışan Mackenzi’ye aşağıdaki videoyla teşekkür ediyor.
Bence, her türlü işini bırakıp 300 USD bağışta bulunan bağışçısına teşekkür eden Scoot Harisson, “Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça.” demenin bir yolunu bulmuş.
Darısı bizlerin başına.
Sevgili arkadaşım Ece Ünver‘in bu yazısı ilk olarak Fund Raising Okulu’nda [2] yayınlandı. Kendisinin izniyle burada paylaşıyorum.